güvercin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
güvercin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
4 Ocak 2010 Pazartesi
zamana sığmayan umut
zamana sığmayan umut
son kez güneşi soyunup gözlerinden
bir yıl daha kopardı zamanın eteğinden
yaşlı yorgun kambur gövdesiyle
kurt yemiş kütük gibi devrilirdi tükenmişliğe
ve yüzüne kapanırdı kapılar
istemsiz düşerdi
tarihin küf kokan mahzenine
üzülmezdik üstelik
törensiz gönderirken eski yılı
güle oynaya çiçekli kundak biçerdik
portakal kokularıyla gelirdi yeni yıl
kar gülüşlü öperdi gözlerimizden
sobanın kızaran yüzünde kestane közlerdi annem
ateşe düşmüş orman gibi yanarken tenimiz
yemyeşil orman büyütürdük içimizde
salkım saçak umut yağardı dallarımızdan
tombaladan çıkardı çocuksu sevinçlerimiz
dilimizde eriyen
bir tas pekmeze bandırılmış kar gibiydi
ertelenen düşlerimiz
bakışlarımızı saplarken beyazcama
biraz da zeki müren dinlemekti yeni yıl
hüzzam bir şarkının büyülü tınısıydı belki
belki de belden kıvrak dansöz nağmeleri
siyah beyaz masallar dökülürdü gecelerimize
bilmem kaçıncı hükümetin sözcüleri
yeniden yama yapıp utanmayan vaatleri
örterlerdi kapanmayan yaraların üstüne
baruta bulanmış tuz basmaktı çaresizliğimiz
kurşun damıtan güvercin kanatlarına
bitmeyen kanlı savaşlar taşınırdı buzullar ülkesinden
binlerce umut ağacının ışıltılı gölgesine
noel baba'nın kırmızı çuvalından
katmerli acılar düşerdi çocukların göğsüne
akçeli haberlere katıktı gözyaşları
son dakikalarla yarışırdı canlı yayınlar
salyalı dillerde zafer taşınırdı
gülen ayvalar ülkesine
yine sancılı çığlıklara saplanıyor adımlarımız
biz
biz oluyoruz korunaksız sığınağımızda
zaman
kendine zamansız gömüyor bedenlerimizi
giz oluyoruz karanlığın korkulu gözlerine
oysa
barışa ne kadar da susamıştı kar çiçekleri
01 Ocak 2010
nuriye zeybek
26 Kasım 2009 Perşembe
şair sustu
sustu şair
şiirler sustu
hor bakıyorsa kalem parmağa
susmalıydı belki
oysa ne çok anlatacak şey vardı çocuklara
o gözleri bahar çocuklara
güvercinler vuruluyor arka bahçende
kurşunun elinde adresi
yılanlar sokuyorsa düşlerini
nevruz ateşine har olur mu şiirler
bağır bağırabildiğince dipsiz kuyulara
geceler dilsiz, duvarlar sağırsa
kim duyar seni
sus şair sus
susmalısın belki
hançerde kurumuş kan var
kanda ihanetin parmak izi
ağıtla karılıyorsa kınalar
ah şair ah
dikiş atar bu yaralar
alıcı kuş gibi döner durur kara yazgı
kaç başı götürür bumerang
uzaklarda bir ana ağlar
bir ananın gelini ağlar
kan yağar duvaklara
onca mezar nereye sığar şair
onca mezar nereye sığar
yürekler yangın yeri
hangi dağın karı söndürür bu ateşi
namlunun gölgesinde büyüyorsa çocuklar
sus şair sus
susmalısın belki
tetikle parmak arasına sıkışmış kardeşlik
ve yer altında sızım sızımsa kemikler
toprak kana doymuşsa, kusuyorsa fazlasını
ay tutulmuşsa
ve yıldızlar şakır şakır dökülürse dehşetinden
siper olamıyorsa ölüme şiirler
sus şair sus
susmalısın belki
nasıl anlatılır gözleri bahar çocuklara
ölümün üstünü kapatmaz bu şiirler
sandıktan taşan kanlı gömlekler
anaların bağrındaki taş gibi
sus şair sus
susmalısın belki...
...ve şair sustu
sustu şiirler
hor bakıyorsa kalem parmağa
haykırmalıydı belki
03 mart 2008
nuriye zeybek
25 Kasım 2009 Çarşamba
gölgeler
anne
bir dönem mağrur
ve dik başlı alevlerle
yandı kitaplar
karartma günlerinin izbe sokaklarında
düşünceler hüküm giydi
hükümsüz zamanlarda
güvercin kanatlarına mühür de vuruldu
oysa hiçbir güvercin uçmadan yapamazdı
değil mi
biliriz kaç karanfil soldurdu darağaçları
urganlara kaç ayıp asıldı
kaç şafak ağladı kızıl gözyaşlarıyla
ben hiç bu kadar korkmamıştım
sinsice sokulan karanlıktan
ellerini ver anne
o zaman da yoksuldu çocukların düşleri
ama yine de ekmek kavgası kadar
onurluydu yaşamak
yaşamak bir çınar gibi
gölgeleyerek ayrıkotlarını
ve ölmek bir bıçak gibi kesip
bir yerinden hayatı
biz hiçbir zaman yel değirmenlerine yenilmedik
gül açtık kanadığımız yerden
bir de türkülerimiz vardı
baston gibi dayandığımız
biz hiçbir zaman umutsuzluğa devrilmedik
azığımızda bir tutam ışık vardı hep
kara günler için inancımız vardı
göğüs boşluğumuzda büyüttük bir bebek gibi
susadıkça su verdik
yeşerttik
hadi şimdi anlat bana anne
kim bunlar
ben hiç bu kadar korkmamıştım
kimliksiz gölgelerden
16 mayıs 2009
nuriye zeybek
bir dönem mağrur
ve dik başlı alevlerle
yandı kitaplar
karartma günlerinin izbe sokaklarında
düşünceler hüküm giydi
hükümsüz zamanlarda
güvercin kanatlarına mühür de vuruldu
oysa hiçbir güvercin uçmadan yapamazdı
değil mi
biliriz kaç karanfil soldurdu darağaçları
urganlara kaç ayıp asıldı
kaç şafak ağladı kızıl gözyaşlarıyla
ben hiç bu kadar korkmamıştım
sinsice sokulan karanlıktan
ellerini ver anne
o zaman da yoksuldu çocukların düşleri
ama yine de ekmek kavgası kadar
onurluydu yaşamak
yaşamak bir çınar gibi
gölgeleyerek ayrıkotlarını
ve ölmek bir bıçak gibi kesip
bir yerinden hayatı
biz hiçbir zaman yel değirmenlerine yenilmedik
gül açtık kanadığımız yerden
bir de türkülerimiz vardı
baston gibi dayandığımız
biz hiçbir zaman umutsuzluğa devrilmedik
azığımızda bir tutam ışık vardı hep
kara günler için inancımız vardı
göğüs boşluğumuzda büyüttük bir bebek gibi
susadıkça su verdik
yeşerttik
hadi şimdi anlat bana anne
kim bunlar
ben hiç bu kadar korkmamıştım
kimliksiz gölgelerden
16 mayıs 2009
nuriye zeybek
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)