29 Kasım 2009 Pazar

bugün bayram

bugün
yine sıra sıra dizildi dağlar önüme
yollar diyorum
özlemin kadar bitimsiz
yollar diyorum
bir acı su duruyor boğazıma
susuyorum

bugün daha bir sızlıyor kırıklarım
kırıldığım yerden kanıyorum
kalabalıklar basıyorum yaralarıma
yollar diyorum
özlemin kadar keskin
öyle neşter
öyle jilet
yollar diyorum
dilim dilim doğranıyor etim
susuyorum

bugün bayram anne
sen yine güneş katmışsındır un helvana
malum adak verilecek ölenlerin ruhuna

bugün bayram
bayram çocukları çaldı mı kapını anne
kırmızı pabuçlu kızlara şeker ver
sevgi bulaştırıp ellerinden
serçeleri unutma
bir avuç ekmek kırıntısı düşer paylarına

bugün bayram anne
ve ben iş dönüşü yorgun ayak izleri bırakıyorum
ardımda
tramvay durakları istiflemiş bakışları
öyle yaban öyle derin
yine gözlerime batıyorlar
hiç bu kadar buz kesmemişti aralık ayazı
oysa ben sonbahar giyinmiştim
bir gülüşe öykünen dudaklarım mora çalıyor
öksüz iki çocuk gibi ellerim birbirini ısıtmakta
daha bir sokuluyorum kabuğuma
kabuğum öyle cılız
öyle ince

bir güvercin konuyor kaldırıma
nerden çıktıysa sanki
gülümsüyor
kanatlarında ak bir umut taşımakta
içim ısınıyor birden
yüreğimde bayram ateşi harlanıyor
bu güvercin diyorum
biraz sen biraz memleketim kokuyor

yollar diyorum
bir acı su duruyor boğazıma
susuyorum


nuriye zeybek

28 Kasım 2009 Cumartesi

pencere
























beni bana bırakma bu gece vakti
akşam çökünce şehrin üstüne
ayrıkotları büyüyor arka bahçemde
beni bana bırakma
ne oluyorsa gece oluyor
saatlerin durduğu anlarda
terazilerim hep bozuk tartıyor

beni bana bırakma bu gece vakti
afrika’nın siyah çığlığı
vurup kaçıyor camlarıma
ıraklı bir kızın tenindeki leke gibi
büyüyor kırıklarım
savaş denen bu çılgınlık
kefen biçerken uykularıma
paramparça dağılıyorum
parçalarımı toplama

camı kırılmış bir pencereyim ben
iki gözüm
bir gazete sayfası bul bana
üzerinde umudun resmi olsun
çokça mavi
yama yapmak için kırıklarıma

-beni bana bırakma bu gece vakti-

 
nuriye zeybek

utancın rengi

http://www.seslikalemler.com/i/636/

anlat gazze
noel baba’ya savaş çocuklarını anlat
onların oyuncakları
panzer altında kaldı
düşlerine yağan bombalar
yazgıları kadar yakındı

ateş çukurlarında açan
yangın güllerini anlat
ki o gün barut kokuyordu ölü çocuklar
emziklere bulaşan kan
utanç renginde
nasıl eğreti duruyordu ölüm
bir bebeğin üzerinde

anlat gazze
noel baba’nın ren geyikleri bilmezler ateşi
ateşi anlat onlara
ki düştüğü yer oylum oylum kandı
düştüğü yer ağıda bulanmış gözyaşı
ve yanan şehrin küllerinde
çocukların damıtılmış acısı vardı

anlat gazze
utanç resimleri çizen lanetli elleri
bilseydi toprağın damarları çekilirdi
kusardı cevherini
değil mi ki aç gözleri çakalların
değil mi ki yılan çöreklenmiş üzerine
kaynakların
taş kesilirdi de toprak ana
ölü bebekleri almazdı karnına

anlat gazze
yılgın savaşçılar şehri
anlat ki
yedi uyuyanlar uyansın
görsünler vahşeti


Ocak 2009
Nuriye Zeybek

26 Kasım 2009 Perşembe

ince sızım





gülüm
seninle uyanıyorum uykulardan
yoksun
saat başı sen diye bağırıyor yelkovan
yoksun
bu geceler sensiz çekilmiyor gülüm
sesin kulak zarıma yerleşiyor
kovsam da gitmiyor
durup durup sokuluyorsun yüreğime
saplandığın yerden kanırtıyorum
bana mısın demiyor deli sevdam
durup durup kanıyorsun döşümde

gittiğin günden beri
güneylerim don tutuyor gülüm
gayrı uçmaz oluyor turnalar
bu şehirden otobüsler dolusu seni uğurluyorum
el sallayarak dönülmezliğe

ince sızım
gittiğinden beri ekim yağmurlarıyla
durup durup taşıyorsun gözlerimden
durup durup başlıyorsun, bittiğin yerden
bela gibi çöküyor her gece üzerime
arsız bir yalnızlık musallat oluyor evime
gayrı kurum bağlıyor bacam
sönüyor ocağım

sen yoksan diyorum
içimdeki şairi öldürüyorum
olmuyor
bin şair diriliyor yeniden
durup durup seni yazıyorum şiirlerime gülüm
durup durup seni yaşıyorum


nuriye zeybek

şair sustu




sustu şair
şiirler sustu
hor bakıyorsa kalem parmağa
susmalıydı belki

oysa ne çok anlatacak şey vardı çocuklara
o gözleri bahar çocuklara

güvercinler vuruluyor arka bahçende
kurşunun elinde adresi
yılanlar sokuyorsa düşlerini
nevruz ateşine har olur mu şiirler
bağır bağırabildiğince dipsiz kuyulara
geceler dilsiz, duvarlar sağırsa
kim duyar seni
sus şair sus
susmalısın belki

hançerde kurumuş kan var
kanda ihanetin parmak izi
ağıtla karılıyorsa kınalar
ah şair ah
dikiş atar bu yaralar

alıcı kuş gibi döner durur kara yazgı
kaç başı götürür bumerang
uzaklarda bir ana ağlar
bir ananın gelini ağlar
kan yağar duvaklara
onca mezar nereye sığar şair
onca mezar nereye sığar

yürekler yangın yeri
hangi dağın karı söndürür bu ateşi
namlunun gölgesinde büyüyorsa çocuklar
sus şair sus
susmalısın belki

tetikle parmak arasına sıkışmış kardeşlik
ve yer altında sızım sızımsa kemikler
toprak kana doymuşsa, kusuyorsa fazlasını
ay tutulmuşsa
ve yıldızlar şakır şakır dökülürse dehşetinden
siper olamıyorsa ölüme şiirler
sus şair sus
susmalısın belki

nasıl anlatılır gözleri bahar çocuklara
ölümün üstünü kapatmaz bu şiirler
sandıktan taşan kanlı gömlekler
anaların bağrındaki taş gibi
sus şair sus
susmalısın belki...

...ve şair sustu
sustu şiirler
hor bakıyorsa kalem parmağa
haykırmalıydı belki


03 mart 2008
nuriye zeybek

25 Kasım 2009 Çarşamba

suya düşen kir





ölüm replikleri sahne ötesi
yaşam oyununun perdesi zaman
kırlangıç yağmurları öğütür mevsim
“it ürür, yürür kervan”

zehir zıkkım, cadı iksiri kanar dudağım
uykulu gözlerim gök mavi safir
onur öykülere sürgün
hak, hukuk hakir

karanlığıma sarmaş dolaş düşse de iki damla çiy
süt beyaza öykünür masallarım

masumiyet sokağında buğu tüter suçluluk
saldırgan iştaha sunulur bikir
devasa anıtlara kazınsa da saygınlık
öz benlik fakir

saklı sarnıcında ruh yaralar ruh
kendi ekseninde ikiyüzlü dostluk
insan insana kir

çığlıklarım su yüzüne düşen kan
duygu havanında dövülür ezgi
dilimde es.kir
nemrut çarmıhlara asılır la
bir majör bemol yaratır hükümran
binlerce minör diyez fa.kir

ciğerler dolusu çoğullanır çirkef
hangi sabun temizler karayı
ucube kalem izlerini hangi peş.kir
aymaz ağızlarda yalanla çiğnense de yakamoz
suskun su bakir

soluk soluğa talan
kusmuk kusmuğa zikir
alın yüz arası körlük
algısız fi.kir
kir… kir…

suskuma aldanmasın akbaba
güle, bülbüle inat
anka kanatlarımda taşıyorum aşkı, kafdağı’ma
kafdağı’m yalnız değil…


19 ağustos 2009
nuriye zeybek


Yazar, romanından etkilenerek dizelediği duygularını, gene romanıyla aynı adı taşıyan şiirinde somutlaştırmıştır. Yazarın yetkin kaleminin izlerini taşıyan bu şiir, Ortanca Aylık Sanat ve Edebiyat Dergisi’nin 22. Sayısında yayınlanarak, şiir severlerle buluşmuştur. (Kasım 09)

gece bulutları

başında zümrüt tacın
gece bulutları altında çırılçıplaktın
istanbul

ışık sağıyordu venüs'ün suskunluğu
ay halesini kıskanıyordu gözlerinden
poseidon mavisinde sırılsıklamdı
umutların

uzaklardan sevda taşırken gümüş kanatlı
gürültücü kuşların
tutunup samanyolu'nun kozmik duvağına
efsunlu iniyordum düşlerine

devasa yalnızlığında bilmem kaçıncı hazirandın
kimsesizliğin ayak izlerinde
benim kadardın
istanbul

iğneli yaprakların fısıldaşırken irem kuytularında
nar kızılı serap
hasret kanıyordu çöl yanına

aldırmadan binlerce yılın yorgunluğuna
altın sarısı yelelerine rüzgâr dolduruyordu
troia atın
dalıp zeytin soluklu ida akşamına
yedi benli türkülere gömülüyordu vuslatın


27 haziran 2009
nuriye zeybek

haziran düşleri

akasya baharında
kırık beyaz düşler asarım yapraklara
kiraz kızılına öykünür dudaklarım
güller tomurcuğa durur usulca
                         şebnemli güllerim
                         biraz sen kokar
ıhlamur kokularını misafir eder odam
penceremi açtığımda uzağa
                         puslu uzaklarım
                         biraz sen kokar
dağ rüzgârı alırım sol yanıma
efsunlu şarkılarında dağılır saçlarım
bir memleket ezgisinin mızrapsız tellerine
                         tutunur yüreğim
doğaçlama türkülerle düşerim ege kıyılarına
                         zeybek türkülerim
                         biraz sen kokar
yıldızları uyuturum dolunayın kucağında
ışığına bandırırım gözlerimi gizemli kâinatın
haziran güneşinin
görkemli sıcağında ısınır buzul umutlar
                         üşüyen umutlarım
                         biraz sen kokar
zeytin dallarından taç yaparım mavi hayallerime
kıyılarıma vurur sevdalı dalga
yakamoz gülüşlü doğarım köpüğünden denizin
                         saklı kumsallarım
                         biraz sen kokar
antik kentler geçerim sana doğru
izini sürerim şiir kuytularında
ayaklarımı çağırır azra
gecenin koynuna yaslarım başımı
                         bakir duygularım
                         biraz sen kokar

14 haziran 2009 braunschweig
nuriye zeybek
bu şiir, "şiirkolik şiiir sitesi"nde 31.07.2009 tarihinde günün şiiri seçilmiştir.

şeytan uçurtması

ucube şeytan uçurtmaları sardı
                    gökyüzünü
karanlık gölgelerinde güneşim rehin
karabasan gibi çöktüler üstümüze
                    gri siyah ve çirkin
gidin diyorum
gidin
boğdunuz renklerimi
gökkuşağımı geri verin

şimdi koloniden kovulan arı gibi tekim
rüzgâr onlardan yana
                   ama bilmiyorlar
hemen şu dağın ardında
binlerce bahar gözlü çocuk
aydınlık sağıyor anaların memelerinden
ve gümüş kanatlı binlerce ak güvercin
                   umutla besleniyorlar
duyuyorum seslerini
güçlü
inanmış
ve emin
yürüyorlar
ışıklı izler bırakarak yarınlarına


15 mayıs 2009
nuriye zeybek


Bu şiir, "Şiirkolik Şiir Sitesi"nde 20.05.2009 tarihinde günün şiiri seçilmiştir.

gölgeler

anne
bir dönem mağrur
ve dik başlı alevlerle
                           yandı kitaplar
karartma günlerinin izbe sokaklarında
düşünceler hüküm giydi
                         hükümsüz zamanlarda
güvercin kanatlarına mühür de vuruldu
oysa hiçbir güvercin uçmadan yapamazdı
değil mi
biliriz kaç karanfil soldurdu darağaçları
urganlara kaç ayıp asıldı
kaç şafak ağladı kızıl gözyaşlarıyla
ben hiç bu kadar korkmamıştım
sinsice sokulan karanlıktan
                         ellerini ver anne
o zaman da yoksuldu çocukların düşleri
ama yine de ekmek kavgası kadar
                         onurluydu yaşamak
yaşamak bir çınar gibi
gölgeleyerek ayrıkotlarını
ve ölmek bir bıçak gibi kesip
                         bir yerinden hayatı
biz hiçbir zaman yel değirmenlerine yenilmedik
gül açtık kanadığımız yerden
                        bir de türkülerimiz vardı
                        baston gibi dayandığımız
biz hiçbir zaman umutsuzluğa devrilmedik
azığımızda bir tutam ışık vardı hep
kara günler için inancımız vardı
göğüs boşluğumuzda büyüttük bir bebek gibi
                       susadıkça su verdik
                       yeşerttik
hadi şimdi anlat bana anne
                       kim bunlar
ben hiç bu kadar korkmamıştım
kimliksiz gölgelerden


16 mayıs 2009
nuriye zeybek

uzağıma git

bulutlara özenme
yağmur yükleme gözlerine
                         ağlayacaksın
uzağıma git
çatlamış bardak gibi dilim
keskin tümceler biriktirdim
konuşturma beni sevgili
                        kanayacaksın

dokunma
ustura sırtıdır suskunluğum
ağzımı açsam yanardağ kusacağım
lav akacak dudağımdan
alimallah yanacağız ikimiz de

harami talanlarında yüreğim
                       biliyor musun
menekşelerimi yoldular
mor kederler bulaştı dünüme
gümüş sularımdan yosunlarımı çaldılar
yeşilin ağıtı ondan bugün
                      bir şey söyleme

bir şehir biliyorum benden öte
şimdi mavi dalgalar dövüyordur kıyılarını
oraya git

sabah yıldızı okşarken kirpiğini
sen martı kanadına köpüklü düşler yükle
boydan boya ışıklı resimler çiz tuvaline
bir de gülen bir kadın
nasıl olsa fırça senin ellerinde

ayarı bozuk saat gibi önden gidiyor zaman
yine geç kaldım sevgili
                  yolun açık olsun
                  beni bekleme


07 mart 2009
nuriye zeybek